Bugün
siz okurlarıma gerçek bir hikâye anlatmak isterim…
Yıl
1915…
I.
Dünya Savaşı’nın en ateşli günleri…
Yozgat ahalisinin babayiğit bir delikanlısı
askere gelir.
Askerde
ilk içtiması alınmaktadır ve bu Yozgatlı babayiğitte sırasında beklemektedir.
Yüzbaşı,
bölüğün arasında gezinirken, dikkatini bu iri görünümlü genç çeker ve ona doğru
dönerek…
-Oğlum
nedir bu hal… Diyerek başını gösterir.
-Hasan,
biraz sıkıntılı ve biraz da utanarak,
-Kınadır
kumandanım. “Annem, ben askere gelirken sürdü.” diyerek geçiştirmeye çabalasa
da komutan vazgeçmez, sorgusuna devam eder.
-“Anan
ile mektuplaşırsan, sor bu kına nedir ve neden bunu senin başına sürmüş…”
Hasan
mecburen, bu sorumluluğu üstlenerek birkaç ay içerisinde mektubunu gönderir.
Anasına
tembihler şekilde bir üslupla ifadeleri seçer…
“Ana evvela selam eder, senin ve babamın
ellerinden öperim. Anacığım, beni askere gönderirken başıma sürdüğün kınadan
dolayı ben burada çok mahcup oldum. Arkadaşlarım ve komutanım bunu pek
anlayışla karşılamadılar. Yakında kardeşimde askere gelecek, lütfen onun başına
da kına sürme, o da benim gibi mahcup duruma düşmesin.
O
mübarek ellerinden öpüyorum.” der.
Bu
mektup üzerine Hasan’ın annesi, cephedeki oğluna mukabil bir mektup gönderir.
Mektupta şu ifadelere yer vermiştir.
“
Oğlum,
Evvel emirde sana, kumandanlarına ve silah
arkadaşlarına selam ederim… Kumandanın başındaki kınanın ne manaya geldiğini
sormuş...
Utanma
oğul, biz kınayı utanılsın diye değil, şan olsun diye süreriz…
Oğul,
kumandanına söyle kına bizde üç kişiye sürülür.
1) Kurbanlık koyuna Allah’a kurban olsun diye…
2) Gelinlik kıza, evine, çocuğuna kurban olsun diye…
3) Askere gidecek gençlere, Vatana kurban olsun diye…
Oğul,
istemişsin ki, kardeşime de kına sürmeyin, o da senin gibi sıkıntıya düşmesin
diye… Sen merak etme senin için sattığımız ineğimizin ardından son kalan
diğerini de satarak kardeşini askere gönderdik ve bilesin ki, ona da kına
yaktım, vatana kurban olsun diye… Kumandanlarına böyle söyleyesin. Gözlerinden
öperim…
İşte
bu toplumun mayasında olan kavramlar bunlarken, şimdilerde “güncel söylemle”,
toplumun yapısını rahatsızlık verecek derece de bozuyorlar.
Bedelli
kavramı, Osmanlı Devleti’nin varlığından bu yana olan ve Gayri Müslim tebaanın
askerlik yapmaması amacıyla, stratejik bir tercih olarak uygulanan bir olguydu.
Ama günümüzde sıradan tüm gençlerin öncelikli tercihi haline geldi ve bunun
için sosyal medya bile aracı duruma getirildi. Hükümetler üzerinde toplumsal ve
manevi baskı aracı olarak kullanılan bu araçlar, beklentileri de karşılar
duruma geldi.
Askerliğin
vatani görevi kabul edildiği bir ülke de hali hazırda bedellinin kabul edilerek
yürürlüğe konulmasını bir türlü hazmedemiyorum. Yüreğim, şehit olan bunca vatan
evladına yanıyor. Bedelinin adını bile ağızlarına alırken dahi içleri
titremiyor bu insan müsveddelerinin…
Yazıklar
olsun demekten öte de bir cümle geçmiyor içimden…